Bünyan - Şahsenem Bağları (Kayaaltı)
















Fotoğraflar:Hasan Yüksel,Begümay Akbaş,Neşe Akbaş
Bünyan Şahsenem Bağları ve Şahsenem Bülbülü Bünyan’da Şahsenem Bağları vardır ki dillere destan…
Bugünlerde eski önemini yitirmiş gibi gözükse de aslında bu bağların taşıdığı hatıralar yarınlara ulaşacak diye düşünüyorum. Şahsenem Bağları, Kayaaltı adı verilen yemyeşil bir vadinin bir bölümünü oluşturuyor.
Bünyan’dan Gergeme’ye doğru oluşmuş bu vadinin hemen üstünde de cennet bahçeleri devam ediyor. Cennet bahçeleri deyince aklıma geldi, bu eski bağların, bahçelerin diğer adı da “İrem Bahçesi” dir. Şair Ali Baykara bir şiirinde şöyle diyor:
“Kimler gelmiş, kimler geçmiş bilinmez
Kayalardan medeniyet silinmez
Şahsenem Bahçesi eşi bulunmaz
Onda yanık öter teli Bünyan’ın.”
Şahsenem Bahçesi denince hemen herkesin aklına Şahsenem’de öten bülbüller geliyor. Kiminle konuşsam, özellikle sabaha kadar öten bir bülbül çeşidi olduğundan bahsediyorlar. Durum böyle olunca benim de aklıma bülbüllerin en meşhuru olan “andelip” geliyor. Gül ile bülbülün aşkı aslında imkansız aşkı anlatmak için dillendirilir. Çünkü, onların yaradılışları gereği herhangi bir şekilde kavuşmaları imkansızdır. O yüzden bülbülün figanı feryadı hiç dinmez. Nihayet bir bülbül türü olan Andelip vardır ki gülü görmek için geceler boyu öter ve sabaha kadar bitap düşer. Sabaha doğru gün aydınlanırken Andelip gülü görünce kendinden geçer ve öne doğru uzanır. Dikeni göremez ve diken Andelip’e saplanır. Kan, beyaz güllerin üzerine düşer. Aslında gülün rengi beyazmış. Sonradan bülbülün kanı ile kırmızı rengi almıştır. Andelip oracıkta ölür. Bu gül ile bülbül hikayesi de nereden çıktı demeyin.
Bünyanlı Aşık Mustafa (Altınkaynak,1868-1941) ünlü
“Kayabaşı” güzellemesinde Bünyan’ı anlatırken bu konuya da değiniyor:
“Gergeme solunda şarın sağında
Bülbüller ah çeker gül budağında
Eteğinde Şahsenem’in bağında
Gülün açtığını bil Kayabaşı”
Şair de her Bünyanlının zaman zaman yaptığı gibi Kayabaşı yükseltisinde kendi kendiyle baş başa kalmış ve bu sıkıntılı halin neticesinde arkadaş olan seçilen Kayabaşı ile söyleşi başlamıştır. Aslında Kayabaşı, hemen göz ucuyla baksa Şahsenem Bağlarında gülün açtığını görür ama maksat o değil, bir taraftan da bu söyleşi ile Bünyan’ın methini yapmak istiyor şair. Aslında Bünyanlı şairleri dinlemek bile aynı hikayenin izlerini sürmemize yetiyor.
Hacı İsmail Kavlak da gönlünü Kayaaltında yakanlardan…
Hem de aynı sebepten yakmış gönlünü…
“Kavlak der ki seherini dinledim
Bülbül figan etti ben de inledim
Dünyanın cenneti Kayaltı dedim
Ne çare hasretim sana Kayaltı”
Hikayemizin unsurları burada aynen tekrarlanıyor. “Seherini dinledim” diyen şair, Kayaaltı’nda sabaha kadar oturduklarının haberini veriyor. Sabaha kadar neden oturmuşlardır?
Çünkü, bülbülün figanını dinlemişlerdir.
Kayaaltı, cennetten bir mekan olduğuna göre, böyle bir İrem Bahçesinde bülbülün o yanık sesi en duygulu anların da habercisi. “Şahsenem Bülbülü”, bütün Bünyanlı şairlerin dilindedir. Bünyan’ı anlatırken ondan bahsetmeyen Bünyanlı şair yok gibidir.
Şair Abdullah Akay
“Bünyan’ım” şiirinde :
“Bahçelerde bülbül sesi yükselir
Zümrüt bağlarından güzeller gelir”
Derken “Bünyan’a Özlem” şiirinde daha açık bir ifade ile:
“Şahsenem’de âşık bülbül öterken
Koşar da gelirim sana Bünyan’ım”
diyecektir. Şair Mustafa Koçak da “Bünyan için” şiirinde Bünyan’dan haberler sorarken ilk önce Şahsenem Bağını ve bülbülünü sormadan geri duramaz.
“Şahsenem nasıldır, soldu mu gülü
Kışın da öter mi acep bülbülü?”
Şahsenem Bülbülü, kışın öter mi bilinmez ama Şair Hamdi Üçok, Şahsenem Bağlarının hemen yanı başında Bünyan Çağlayanı’nın olduğuna dikkat çekiyor. 1926 yılında Bünyan Hidroelektrik Santralının yapımına başlanıp 1928 yılında tamamlanınca Bünyan’ın 100 küsur metre yükseklikten akan çağlayanı da artık demir boruların içine alınmıştır. Peki Şahsenem Bağlarında bir tarafta çağlayanın o gür sesi, diğer tarafta sabahlara kadar öten Şahsenem Bülbülü’nün figanı nasıl bir ruh hali meydana getiriyordu diye düşündüğümüzde ise Hamdi Üçok’un dizeleri karşımıza çıkıyor:
“Burada bulanık gönül, bir su gibi durulur
Onunla bile yanan, yıkanan bir nur olur
Her suda güzellik var, fakat bu sular başka
Sevgi, şiir bilmeyen gelir burada aşka”
Gazeteci- Yazar Mahmut Cepli de Şahsenem’de aşka gelenlerden biri.
“Yeşil Bünyan’ım” şiirinde:
“Çayırında kuzuların meleşir
Şahsenem’de bülbüllerin dertleşir”
diyerek, Şahsenem Bülbülüne duyduğu sevdayı dile getirmiştir.
Aşık Harbi (Adnan Türköz) ise
“Bünyan’a Sesleniş” şiirinde:
“Akbayır’da navrız, çiğdem yetişir
Şahsenem’de şakrak bülbül ötüşür”
diyerek Şahsenem Bülbülünün şakrak oluşunu gündeme getirir.
Ben de “Bünyanlı Ali / Aşık Ali” mahlasıyla yazdığım
“Garisbidim Seni”
şiirimde kendi kendimi ele vermiştim:
“Kayabaşı’nda navrız biter, gül biter
Şahsenem’de yanık bir bülbül öter
Gurbet elde sensizlik ölümden beter
Garisbidim seni bizim eller”
demiştik. Belki büyüklerimiz kadar Şahsenem bülbülü ile haşır neşir olamadık ama Şahsenem Bülbülünün son demlerini belki duyma imkânına kavuşanlardan biri olduk. Aslında Şahsenem adı bile, Şahsenem Bağlarını ve orada seher vaktine kadar öten Şahsenem Bülbülünü izah etmeye yeter. Şahsenem adı, “Aşık Garip ve Şahsenem” adlı halk hikayesindeki kadın kahramanın ismidir. Hikaye kısaca şöyledir: Tebriz’in tanınmış tacirlerinden Hoca Ahmet ölünce oğlu Resul’e büyük bir miras kalır. Babasından kalan her şeyi dalkavuk arkadaşlarıyla birlikte kısa sürede yiyip bitiren Resul, birçok işe girip çıkarsa da başarılı olamaz. Sonunda bir kahvede saz çalıp deyişler söyleyen aşıkların yanına çırak girer, ama bir türlü saz çalmayı öğrenemez. Bir gece düşünde bir dervişin sunduğu aşk badesini içince Şahsenem adında bir kıza aşık olur; eli ve dili çözülerek Aşık Garip adıyla saz çalıp deyişler söylemeye başlar. Aynı gece aynı derviş Şahsanem’e de bade vermiş, onun da Resul’e aşık olmasını sağlamıştır. Aşık Garip sevgilisini aramak üzere Tebriz’den Tiflis’e gider. İki sevgili birbirlerini bulurlarsa da kızın babası Hoca Sinan, başlık parası olarak kırk kese altın isteyince evlenemezler. Aşık Garip para kazanmak için gurbete çıkar. Önce Erzurum’a, ardından da Halep’e gider. Orada bir kahvehanede aşıklık yapmaya başlar ve kazandığı başarıyla Halep paşasından ilgi ve destek görür. Paşanın yardımı ve ak sakallı bir ihtiyar görünümüyle karşılaştığı Hızır’ın da himmetiyle Tiflis’e gelir. Şahsenem, Şah Veled adlı bir tacirle evlenmek üzereyken Resul’ün çıkagelmesi iki sevgilinin kavuşmasına ve evlenmelerine yol açar. Aşık Garip kızkardeşini, kendisini tanıdıktan sonra Şahsenem’le evlenmekten vazgeçen Şah Veled’e verir ve onun da mutlu olmasını sağlar. Kendisi de Şahsenem’le evlenir, muradına erer. İşte Şahsenem Bağları ve Şahsenem Bülbülü, adını böyle büyük bir hikayeden almıştır ve şairlerin gönüllerini yaktığı bir yer olmuştur.
S.Burhanettin AKBAŞ

Yorumlar