Seyit Burhanettin AKBAŞ[1]
Kayseri’de Yılanlı Dağının
eteklerinde bir çukurun içinde, ki bu bölgedeki adıyla Harami Deresinde, Koyun
Baba adıyla bilinen bir yatır vardır. Burası çok eski zamanlardan beri bir
ziyaretgah yeridir. Bu ziyaretgah
yerinin önemi, Koyun Baba Türbesinin hemen önünde geçmişi çok eski zamanlara
kadar uzanan bir kuyunun yer almasıdır[2].
İnanışa göre, bu kuyunun suyu şifalıdır. Yıllardan beri yöre insanı, yeni doğan
çocukları bu kuyu suyuna sokar çıkarırlar ve bu işe de “çelikleme” derler. Bu
suya giren bebeğin veya çocuğun daha sağlıklı olacağına inanılır. Yine halkın inanışına
göre, bu kuyu suyundan içmek şifalıdır. Birçok hastalığa devadır. Halkın
tabiriyle söylersek “Zemzem suyuna eşdeğer” bir su kaynağıdır. O yüzdendir ki
yıllar yılı devlet eliyle bakım görmeyen Koyun Baba Türbesine halk elini
uzatmış, çevresini piknik alanı olarak düzenlemiş, hayır olsun diye çokça
çeşmeler yapılmış ve türbesi de yeniden inşa edilmiştir. Her ne kadar türbenin
yanındaki kum ocağının çevreye verdiği çirkin görüntü giderilememişse de yine
de ziyaretgah alanı oldukça yeşillik, ağaçlık bir yerdir.
Bu bölge aslında eskiden
kullanılan Kayseri-Adana yolunun bir bölümüdür. Eskiden Kayseri’den İncesu’ya
ve Adana’ya bu yol güzergahı kullanılırmış. Türbenin Erciyes Dağı istikametine
doğru yaklaşık 1 km. uzağındaki “Akev” adı verilen kalıntı, bölgede bulunan ve
yolculara hizmet amacıyla kullanılan küçük bir han kalıntısıdır.
Yılanlı Dağı ve çevresi çok
eskiden beri Kayseri halkının bağlarının ve tarihi bağ evlerinin bulunduğu bir
bölgedir. Süleyman Sağlam’ın “Yılanlı Dağı” isimli romanında Yılanlı Dağı
çevresinin eski hali, orada gerçekleşen yaşantı çok güzel bir şekilde dile
getirilmiştir.
Koyun Baba’nın türbesi, işte
böyle bir mekanda, sanki bir meteor çukurunun derinliğine benzeyen ovallikte,
belki de bir deprem çukuru olan yaklaşık 70-80 metre derinlikteki bir vahanın
ortasındadır. Kimileri ise bu bölgenin eskiden civardaki su kaynaklarından
beslenen eski ve kurumuş bir göl olduğunu iddia etmektedirler. İnsanların
şifalı kabul ettiği su (kuyu), bu derinliğin ortasında ve Koyun Baba’nın
mezarının sadece birkaç metre uzağındadır. Buradan su alıp götürmek ve şifalı
olduğuna inanmak bugün de devam eden bir inanıştır. Duaların okunduğu, zikir
yapılan kutsal bir mekandır.
Koyun Baba hakkında anlatılan
efsaneler hep birbiriyle örtüşmektedir. Efsaneye göre, Koyun Baba, aslında bir
çobandır. Koyunlarının susuzluktan kavrulduğu bir sırada, ellerini gökyüzüne
açmış ve Allah’a sığınmış, Allah’tan su istemiş. Sonra da elindeki asayı
toprağa vurmuş ve vurduğu yerden su çıkmış, koyunlarını bu su ile sulamıştır.
Koyun Baba’nın asasıyla su bulmasını anlatan bu efsane, sonradan Yavuz Sultan
Selim’in askerlerinin susuz kalmasına, Yavuz’un yanında bulunan İbrahim Hakkı
Sinancı’nın askerlere su bulmasına kadar götürülecektir. Bu yüzden bir
zamanlar, türbenin adına İbrahim Sinancı Hz. Yazısı eklenmişse de halk bu ismi
hiç duymadığından ve “Koyun Baba” motifinin bir çoban olduğunu dikkate almadığı
için halk ikinci efsaneyi benimsememiştir. İbrahim Sinancı ibaresi de türbeden
çıkarılmıştır.
Koyun Baba’nın adını taşıyan dört
tane türbenin varlığını biliyoruz. Bunlardan üç tanesi ülkemizde, dördüncüsü
ise Balkan coğrafyasındadır.
1.
Osmancık / Çorum
2.
Antalya
3.
Kayseri
4.
Sipkovitsa / Kalkandelen (Makedonya'nın
kuzeybatısında bir şehirdir. Şar Dağları’nın eteklerine kurulu olup Pena Nehri
kenarındadır.)
Koyun Baba, Bektaşi kaynaklarında
Hoca Ahmet Yesevi’nin talebelerinden olduğu kabul edilen bir veli ve aynı
zamanda Pir Sultan Abdal’ın bağlı bulunduğu tekkenin de kurucusudur. Hatta bir
şiirinde Pir Sultan Abdal, Koyun Baba’nın tekkesini şöyle anlatır:
Gece
gündüz yanar kandiller mumlar
Pirim
Hasan’ın câmın sunarlar
Mest
olan âşıklar gülbenk sunarlar
Çekilir
gülbengi Koyun Baba’nın
Pir
Sultan’ım Haydar yola bakına
Uyalım
Hakkın çırağın yakana
Hızır
derler gülbengini çekene
Çekilir
gülbengi Koyun Baba’nın
Dört
farklı mekandaki Koyun Baba Türbelerinin ve Tekkelerinin aslında Bektaşi
Tekkeleri olduğundan şüphe yoktur. Bütün Bektaşi rivayetlerinde Koyun Baba, hep
çoban olarak zikredilir. Hatta Bektaşilerin belli başlı semahları arasında
Koyun Baba Semahı, “Çoban Baba Semahı” olarak da adlandırılır. Demek ki, Koyun
Baba, aslında Bektaşilerin gittikleri coğrafyalara taşıdıkları manevi bir değer
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kayseri’deki
Koyun Baba Tekkesi hakkında ilk bilgileri 1648 yılında Kayseri’yi ziyaret etmiş
olan ve Kayseri hakkında oldukça geniş bilgiler veren Evliya Çelebi’den
öğreniyoruz. Evliya Çelebi, şehirdeki Bektaşi Tekkelerinden haber verirken
şehir merkezinde Seyyid Battal Tekkesini anlatıyor ki bu da bizim için çok
değerli bir bilgidir. Şehrin dışında kalmış olan Koyun Baba Tekkesini de Yılanlı
Dağının eteklerinde göstermektedir. Buradan çıkan sonuç şudur: 17. Yüzyıl
itibariyle Kayseri’de hem şehir merkezinde hem de şehrin yakınlarında Bektaşi
mevcudiyeti vardır.
Kayseri’de
Bektaşi mevcudiyetini gösterirken Koyun Baba gibi “koyun” adını almış olan
Koyun Abdal’ı da hatırlamak gerekir. 16. Yüzyıl Bektaşi şairlerinden olan Koyun
Abdal’ın da cönklerde tespit edilen tek şiiri vardır ve o da 1527 tarihinde
cereyan eden Bektaşi ileri gelenlerinden Kalender Çelebi Vak’ası ile ilgilidir:
Seni
şaha gider derler
Gel
gitme güzel Kalender
Anan
atan yüzün suyun
Terk
etme güzel Kalender
Bölük
bölük oldu beğler
Dikildi
sayvanlar tuğlar
Koyun
Abdal durmuş ağlar
Gel
gitme güzel Kalender
Bünyan
ilçe mezarlığında 1511 yılında Sadrazam Hadım Ali Paşa ile savaştığını
bildiğimiz Bektaşi ileri gelenlerinden Şah Kulu’nun oğlu Sürhanverdi’nin ve
aile efradının mezarlarına da rastlanmıştır. Osmanlı- Akkoyunlu, Osmanlı-Safevi
Kardeş Savaşlarının acı faturalarını ödeyen Bektaşiler, Osmanlıların Bektaşiliği yasaklaması ve
uygulanan göç politikaları sonucu uzun süre sessizliğe gömülmüş ve gizli gizli
yürütülen Bektaşi gelenekleri de zamanla diğer toplulukların içinde erimeye kadar
gitmiştir.
Halkın
hayal gücü ise ilginç bir şekilde kendi değerlerini bir şekilde hatırlamakta ve
Koyun Baba, Koyun Abdal Türbeleri gibi inanç unsurları hatırlanmaktadır. Her ne
kadar Sünnileştirildiği düşünülen bu inanç kalıplarının aslında Sünniliğin
içinde de yaşamaya devam ettiğini görmek şaşırtıcı olmasa gerek.
Yorumlar
Mekke de ve medineye hicretten sonrada şiddetini artırarak devam eden islam düşmanlığı tarih içinde de günümüze kadar devam etmiş,savaşlarla elde edemedikleri sonucu,dini islama hurafeler katarak günümüzdeki Kur'ansız ve uydurulmuş,hurafe,hikaye ve menkibeler dini haline getirerek yaşanmaya başlanmış halende bu minval üzere devam etmekte.''DİN KUR'ANDADIR''
Ancak ne yazıkki Kur'an kadife kılıflar içinde saklanmakta lazım oldukça,mezara okumak ve fal bakmak için kullanılmaktadır.
Kendini müslüman olarak tanımlayanlar hayatında bir kez YASİN-69 ve 70 Ayetlerinin manasını mealden okusa belki yeniden İMAN Etmeye ne kadar ihtiyacı olduğunu anlayacaktır..İsmail Çıklaatlı..MUHABBETLE.