Boyacı Köyü

BOYACI KÖYÜNÜN GÖÇ HİKAYESİ

















Fotoğraflar: Burhanettin Akbaş, Mustafa Çavuş
Boyacı Köyü, yazın 150 haneye kadar çıkan kışın bu rakamın 15-20 haneye kadar düştüğü Erkilet'e bağlı bir köy... Osmanlı kaynakları onları Yörük-Türkmen topluluğundan bir oba olarak Kızılırmak kenarında yaşadıklarını söylüyor. Boyacılılar, her ne kadar Boyacı adının eskiden köy yakınlarında bulunan büyük cehriliklerden kaynaklarındığını söyleseler de yine bir başka Osmanlı kaynağı, köyün oba beyinin adının Emir Boyacı olduğunu ifade ediyor. Yani oba beylerinin adının boyacı olması, köy halkının boyacılık sanatını ilerlettiğini gösterir, hatta köydeki cehrilikleri de büyük ihtimal bu sanatlarını devam ettirirken kendileri oluşturmuşlardır. Hemen yanıbaşlarındaki Kuşçu köyü, Osmanlı dönemi doğancılarının köyü olduğuna göre, bu köyün de mutlaka Osmanlı ordularına barutun da ham maddesi olan cehrinin üretimi ile ilgili bir görevi olsa gerek...
Gelelim hikayemize...
Köyde ataların meşhur sözü vardır: Yedi ören yerini terk edip geldik derler. Öyleyse Boyacı köyünün bu göç (taşınma) hikayesi sekizinci örenin de hikayesi olacak.

Boyacı köyünün yeri, iki dağın arasındaydı, sarp bir vadiye konmuşlardı. Düzlükte arazileri çoktu ama ecdat işte, neyi düşündüyse düşünmüş, gelmiş bu iki dağın arasına yerleşmişti. Köy günden güne büyüyordu. Bir taraftan heyelan ve sel tehlikesi kapıda beklerken, köyde 70 tane traktör olmuştu ama köylüler traktörlerini düzlükteki harman yerlerine bırakmak zorunda kalıyordu. Birbirine bitişik evlerin arasında traktörleri ve araçları koyacak yer yoktu. 1990'lı yılların başında oturdular konuştular, ileri gelenlerle danıştılar, bir karara vardılar. Köyü taşıyacaklardı. Yine kendi arazilerine taşıyacaklardı ama bu sefer rahat bir nefes alacakları bir yere. 1992 yılına gelindiğinde insanlar, biraz çorak, biraz da arazilerinin ortasında bir yer diye seçtikleri muhite daha düzenli, daha planlı bir köy kurdular.
1996 yılında camilerini de tamamladılar. Eski Muhtar Ali Salur'un söylediği gibi ecdadın her şeyi değerliydi. Ne buldularsa getirmek istiyorlardı ama camileri orada kalmıştı. Eski bir küp vardı, onu da alıp getirdiler ve caminin yanıbaşına betona oturttular.
Yazar: Burhanettin AKBAŞ

Yorumlar